Uygarlığın Zirvesi
- Enes
- 26 May 2020
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 11 Kas 2020
İnsan düşünen bir canlıdır. Böyle başlıyor birçok antropolojik düşünce. Fakat insanı diğer canlılardan ayıran bu özellik beraberinde birçok soru da getirir. Bu sorulardan en önemlisi: Nedir insanın düşüncesinin sınırları?
Modern çağda epistemolojik merkez insandır. Her şeyi bilebilir. Kozmosun yapısından hücrenin yapısına kadar her şey. Ve yanılmaz modern insan. Zira deney tüpleri vardır onun. Bütün insanlık tarihinden daha erdemli ve daha akıllıdır. Tüm tanrıları o gömmüştür toprağa. Toplumsal ve dini tüm kurumları üstün aklıyla sorgulamış ve yıkmıştır. Bunu da öyle çok uzun bir sürede yapmamıştır. Tüm tarihi ve tüm metafizik düşünceleri yıkması için ona en fazla bir gün verelim; yıkmak için kendisini bile yıkar.
Fakat zaman zaman modern insanın da tahtı sallanıyor. Çünkü bu sallanış modernizmin kendi doğasından geliyordu. Kaçınılmaz son. Her şeyi bildiğini düşündüğü halde artık bunun çok da mümkün olmadığını fark ediyor. Ayrıca modern paradigmanın kalbi ve doğum yeri olan Batı'nın da titreyen ergen sesini duymaya başlıyor. Bir de bakıyor ki her şeyi bilemiyormuş. Mesela uzayı fetheden ve orada Tanrı'yı bulamadığını kinayeli bir dille ifade eden modern bilim bugün küresel bir salgın karşısında o kadar net konuşamıyor. İnsanoğluna uygar bir yaşam vadeden modernizm bu vaadini zorla dayatmaktan da vazgeçmedi; bunun için delil istenirse Orta Doğu'daki çocukların çığlıklarıyla yanıt veririz. Bu uygarlık cambazlığının da ipleri körelmeye başladı. Buna da delil isteyen uygar ülkelerin intihar oranlarına bakabilirler. Boşanan çiftlerin, huzur evine hapsedilenlerin, uyuşturucu müptelalarının, sokakta yaşayanların... sayılarına bakabilirler.

Bu uygar ve modern prense bir de ırk gözüyle bakabilirler. Batılı adam uygar değildir çünkü; batılı beyaz adam uygardır. Şu şikayetlerimize bir bakalım mı? Betondan ve çelikten yüksek ruhsuz binalar, etkileşimde duygusuz insanlar, göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş koşuşturmacalı bir hayat ve ölümün bir son olduğu düşüncesiyle yaşanmış kaçamak bir buhran... Buyurunuz modern prensin soylu sofrasından insanlığa düşenlere! Bunlar ve daha fazlası sorgulanıyor ve sorgulanacak. Modern paradigmanın dayattığı (evet tam olarak yaptığı bu) değerler her geçen gün sorgulanacak. Ve dünyaya uygarlık dersini silahıyla veren batılı prensin tahtı elbet yıkılacak. Çünkü artık şu sorudan kaçamayacak: Nedir düşüncemin sınırları?
Hakikatten asla kaçılmaz. Çünkü aydınlık her zaman bir yol bulur ve belirir. Akıl sınırlıdır; insan ise aciz. Bunu öyle kolay kolay kabul edemeyecek tabi. Tanrılığını ilan eden insanın mizacında var bu. Mecburen kabul edecek bir gün ve bence o gün çok geç olacak.
Peki ne yapmak gerekir? Tabi herkes ne yapması gerektiğini kendisi bilir. Fakat aynayı ters çevirelim mi? Hani sorgulamak ve şüphelenmek erdemdir diyen ve hakikat insanın kendisidir diyen modern kontekst şunu aşılamıştı: Reddedin tarihsel hikayelerinizi yani değerlerinizi ve dininizi... Bunu yapan çok oldu. Biz de mi yapsak? Ama çoğundan farklı olarak. Yani bize tavsiye(!) ettiklerini modernizme karşı mı kullansak? Mesela ondan şüphe mi etsek? Yani modernizm dinine protest bir bakışla mı baksak? Haşa olur mu öyle demeyin. Bunu o istiyor.
-Enes Damlayıcı
Comments